20 Ocak 2013 Pazar

İSTANBUL

Ufak bir çocukken çok korkardım kalabalıktan, kaybolmaktan.
Annemin babamın elini sıkı sıkı tutardım ve benim elimi bıraktıklarında gözümü onlardan hiç ayırmazdım. 
VE
Hiç kaybolmadım.
İstanbul'a büyümüş olarak ilk geldiğimde de elini tutacak insanım vardı.
Şanslıydım.
Sımsıkı tuttum elini, hiç bırakmamacasına.

Çok kalabalık, evet.
Büyük Şehir İstanbul.
Herkese sevdirmez kendini, herkesi sevmez.
Ama ben dedim; beni sev ki bende seni seveyim, savaşmayalım.
Güzel günler, güzel anılar biriktirelim.

Korkarak geldim.
Ama beni hiç yanıltmadı. Ne sevdiğimi benden aldı, ne beni sevdiklerimden ayırdı.
Tıpkı bir insan gibi; ona iyilikle yaklaşana, iyilikle cevap verdi.
Zor biliyorum.
İstanbul da hayat zor.
 Herşey ateş pahası.
Ama..
Güneşli bir kış günü sevdiğiniz ile birlikte Kız Kulesinin tam karşısına oturmuşsanız,
bir elinizde içinizi ısıtan sıcacık çay, diğer elinizde çıtır mı çıtır simit varsa.
Siz İstanbul'un sevdiği şanslısınız.
Siz onu severseniz, o da sizi sever.
 Ve nice güzelliklerini önünüze serer.

Belki Boğaz da bir kahvaltı..
Yada Maslak Kasırların da huzur dolu bir bardak çay..
Yada Galata Kulesi manzarası eşliğinde bir kadeh şarap..
Peki ya Taksim'e ne dersiniz?
Sultanahmet.
Dolma Bahçe.
Yerebatan Sarnıcı.
Ayasofya.
Topkapı.
Peki ya Adalar?
Yada Sapphire'in Seyir Terasına ne dersiniz?
İstanbul'un göstermek istediği o kadar çok şey var ki size..
Ben onu sevdim. Ve bana içinde barındırdığı bu güzellikleri gösterdi.
Daha görmediğim nice yerler var biliyorum.
Ama acele etmiyorum.
İçinizde biraz sabır, biraz merak, biraz heyecan ve cebinizde de biraz para varsa.
Ve kaybolmaktan korkmuyorsanız.
Sizde benim kadar şanslı olabilirsiniz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder