13 Ekim 2014 Pazartesi

DATÇA / Billurkent

Bence dünya harikası bir yer..
Doğası ve tabi ki o güzel denizi.. 
Hele ki tüm çocukluğunuz, tüm yazlarınız orada geçtiyse..
Minik bir kızdım ilk gittiğimde, 4 yaşındaydım ve o günden bu güne muhteşem anılar biriktirdim.

DATÇA YOLLARI...
Bursa'dan arabayla tam 12 saat süren, mide bulantılarıyla dolu yolculuklar.
Bitsin artık diye isyankar ama bir o kadar heyecanlı.



Hangi Datça çocuğu ''Çok uzun sürdü bu kahvaltı, ben denize gidiyorum.'' diye isyan etmedi ki? 


Anlatacak o kadar çok şey var hayatım da Datça'ya Billurkent'e dair.
Hangisinden başlamalıyım bilemiyorum. 

Akşam yemeğini yiyen, Filli havuzun önünde bekler ve herkes tamam olduğunda oyun başlardı. Ama bir şartı vardı annemin; her yarım saatte bir eve uğrayıp "ben iyiyim, biz iyiyiz" demeliydim. İzin mi? 12'ye kadar. Yakalambaç, saklambaç, yakan top, sessiz sinema, şişe çevirmece ne istersek onu oynardık. Kimi zaman da hikayeler anlatır, ateş yakıp şarkılar söylerdik. En az 20-25 kişilikti grubumuz. Ailesiyle Datça'ya inenler, gündüz yaramazlık yaptığı için gece dışarı çıkamayanlar hariç. Peki biz daha ilk okuldayken o zamanlar üniversite okuyan abi, ablalarımızın bizimle oyun oynamasına ne demeli. 
En sevdiğim ama en korktuğum oyun saklambaçtı. Hep korka korka saklanmıştım; Mine'nin arka aralarında gece kurutulan çarşafların aralarına.
Ne güzel günlerdi. 
Bazı akşamlar ailecek Datça'ya iner Uysal Cafe de kabak çiçeği dolması yer ardından deniz kenarındaki el arabasında enfes lokma yapan meşhur Malik ustamızı ziyaret ederdik. Babam Malik ustayı lafa tutarken ben her yerim yapış yapış olana kadar lokma yerdim. 

Datça da yazlar güzeldi güzel olmasına da peki ya aşklar...
 Büyüyorduk.
Hoşlandığımız ve bir türlü açılamadıklarımız da oldu.
Gitmeyelim diye arabamızın lastiklerini indirenlerde. 


Yemekler hariç sabahtan, gece 12 ye kadar beraber olan 6 arkadaş.
Akşamları havuz başında yapılan o güzel muhabbetler, çocukluğumuza doyamayıp oynadığımız o oyunlar hepsi ayrı güzeldi.
Yaptığımız o voleybol maçları, yürüyüşlerimiz.
 Sabah telefonlarımızda birer mesaj; "kapının önüne bakın!" 
En sevdiğimiz içeçekler.
Peki ya ayrılmak o kadar kolay mı?
HAYIR.

CİHAN BAŞTÜRKMEN ruhun şad olsun.

 Datça benim kıymetlim.
Datçam o kadar güzel ki o kadar olur.

Panaroma
Knidos
Sedir Adası

Gökova Körfezi
Gidilip görülmesi, yaşayıp hissedilmesi gereken yer. Hem herkesin o güzellikleri görmesini istiyorum hem de biri "Datça'ya gittim." dediğinde sanki sadece bana ait bir yermiş ve kimse gidemezmiş gibi sahipleniyorum.


HIDIRELLEZ
Bütün kızlar, erkeklerin lodoslarına karşı
Hem giyinmiş hem soyunmuşlar
Hem de kapanmışlar içlerine
Badem taneleri gibi
Ve lodos vurdukça
O eteklerini kaldıran lodos
Doğdukça doğurdukça kendilerini
Kocasız bir bebek gibi…
Öpüp okşayacakmış…
Başka ve o yaşta ne beklersin ki
Kayaların başında
O dallı giysileriyle
Kimi bekler ki onlar
Poseydon’dan başka
Bu kayalarda durmuş
Bu kızlar ne bekler ki
Bir aşk için boğulmaktan başka…
Hepsi de karaya vurup
Zaytinlerle keçiboynuzlarına
Kendilerini dağıtıp verip
Kökten çıkan dallardan
Yapraklar olmaya…
Rüyası bu Datça’nın
Kadınları okudukça
Okunacak bir güzel kadınlık ve güzellik
Datça olacak Datça
Kadınların yarımadası…
Boşuna değil o dediğim
Burası Afrodiça
Ve gördüğüm bütün herşey
Sevda, Aşk ve Tazelik
Ve Zeytinlerden ve yaşamaktan
Başka bişeyi olmayanların yeri…
Kara Maça’ya karşı…
Fallarda kurtulmuş görünen
Ademi Bademiyle
İyi bilir bir kişiynen
Yaşamı bilmeyiynen
Yaşanan belki de bir haç
Denizin üstüne vurulmuş..
Ama şeklini derhal bozabilir
En ufak bir esinti
Mesela bir hilal de olabilir.
Korkutucu olan şey benim gördüğüm
Ne haç, ne acı, ne haraç olmasıdır…
Burayı ben gözlerimi kapadıktan sonra dünyaya
Yaşamayı hızla öğrenemediğimizden ötürü
Bu yarımadaya, yarım yarım derken
Ufalaya ufalaya
Zaten bitirmişsiniz ya…
Ufalarsanız eğer
İki elim boynunuzdadır derler a…
Ben de bu yarımadayı
Kucağıma kapıp öleceğim,
Ne gavurun, ne müslümanın…
Hiçbiriniz görmeyeceksiniz artık o güzel yeri
İşte bu şairin ve ölümün emri..
Mekanım Datça Olsun

MEKANIM DATÇA OLSUN.